Biliş ve bilinç

Bilinç ve bilgi, felsefenin en acil sorunlarından bazılarıdır. Kişi kendi bilincini tanımak imkansız, hatta ondan ayrılmaya çalışsa bile. Bu nedenle, “dışarı çıkmak” mümkün değildir, bu nedenle felsefe, bilinci , herhangi bir şeyle ilişkisinin prizması aracılığıyla görmektedir.

Felsefe ve psikolojide bilinç ve bilgi

Bilinç, bir kişinin çevreyi dolaşmasına izin verir. Evrendeki her nesne, anlamı ile donatılmıştır. Adam bilincini bilişten kullanır. Bilinç, etrafımızdaki dünyayı yansıtmamıza yardımcı olur, bu yüzden duyguları deneyimler, yansıtır ve gerçekliği anlamaya çalışırız. Filozoflara göre, bilinç, insanı arzularına ve hedeflerine tabi kılar. Bu alana çok büyük katkılar Sigmund Freud tarafından getirildi. Nevrozların, panik atakların ve kaygıların, bazı nedenlerin gerçekleşmediği, ancak bilinçli kaldığı arzular zemininde ortaya çıktığına inanıyordu. Böylece “ben” toplumda kabul edilen arzu ve tutumlar arasında sıkıştı. Örneğin, Freud, dini bir sosyal nevroz biçimi olarak değerlendirdi.

Bilinç etkinliği, bilişe yönelir. İnsanın bilişsel ihtiyacı var. Her birimiz bilinmeyenleri anlamaya ve anlaşılmazlığı açıklamaya çalışır. Bu arka plana karşı farklı fikirler ve teoriler ortaya çıkar. Birçok insan yaratıcılık yoluyla ifade etmeye çalışır. Kişiyi yaratıcılığa iten, kişisel gelişime de katkıda bulunan bilinç ve biliştir.

Bir insanı tanımasının yolu henüz bulunamadı. Kuramlar inşa etmeye çalışabiliriz, ancak evrimin bu aşamasında insanlar bilincini bilemezler. Bunun için büyük komplikasyonlarla dolu olan sınırlarının ötesine geçmek gerekiyor.

Pek çok Doğu bilgesi ve şaman kendi bilinçlerinin bu sınırlarının ötesine geçmeyi öğrendi, fakat bu yöntemler sıradan eğitimsiz insanlar için uygun değil, bu nedenle ruhsal arayışlara ve uygulamalara katılmak çok önemlidir. Bilgiye göre, zihni genişleten ve ortaya çıkan soruların cevaplarını bulmaya yardımcı olan bu yöntemlerdir.